Özgüven

Özgüven kavramı bir kişinin kendisine verdiği değer ve öz-saygı olarak tanımlanabilir. Özgüven kişinin kendi hakkındaki inançlarını – kendi görünüşü ile ilgili olan algısı, duygu ve davranışları- gibi içerir.

Özgüven kavramının bilişsel, duygusal ve davranışsal ögeleri içerdiğine dair fikir birliği bulunmaktadır. Bilişsel öge; bir kişinin kendisi ve idealindeki kendisi arasındaki farkları anlamayı, isteklerinin farkına varmayı, kendinin başkaları tarafından nasıl algılandığını fark etmeyi ve bir kişinin gerçekte kendini nasıl algıladığını içerir. Duygusal öge; kişinin ideal ve var olan benlikleri arasındaki farklara karşı ne gibi duygulara sahip olduğunu içerir. Davranışsal öge ise; özgüvenin davranışa olan yansımalarını içerir, başkalarına saygılı olma, girişkenlik, esneklik, kararlı olma gibi. Dolayısıyla, aslında özgüvenin kesin bir tanımını yapmak güç. Ayrıca, özgüven genelde değişmez bir kavram gibi görünse de zaman zaman değişkenlik gösterebilir.

Çocuklar özgüven ile doğmazlar; bu, ebeveynleri ve hayatlarındaki diğer önemli kişilerin kendilerine karşı nasıl hissettikleri ve davrandıkları ile ilgili olan, öğrenilen bir kavramdır.

Gelişimi

Bebekler:

Çok küçük bebeklerde özgüvenin henüz oluştuğundan bahsetmek çok mümkün değildir. Zaman geçtikçe kademeli olarak, başkalarının kendisini sevdiğini çünkü insanların onların bakımlarını üstlendiklerini, ağladıklarında baktıklarını, onlarla konuşup, onlara bir şeyler okuduklarını ve onlara sürekli gülümsediklerini öğrenirler. Bütün bunlar olduğunda bebeklere “Sen bu dünyada önemlisin.” mesajı verilmiş olur.

Çocuklar:

Bebekler büyüyüp çocuk olduklarında bile hala tam anlamıyla özgüven kavramını anlayabilmiş olmazlar. Örneğin, bir halatın ucunda duran bir yaşındaki bir çocuk halatı çekmeye çalıştığında, ayaklarını hareket ettiremeyebilir. Çünkü bu çocuk hala hem ellerinin hem de ayaklarının kendisine ait olduğunun tam da farkında değildir. Bir yaşındaki çocuklar hala tüm bedenlerinin kendilerine ait olduğunu henüz anlayamamışlardır. Çocuklar kim olduklarını fark etmeye başladıklarında ve bir şeyleri yapabildiklerini anladıkça kendi benlikleri hakkında yeni bir şeyler öğrenirler.

“Hayır” dediklerinde aslında, “Ben ayrı bir insanım ve bu benim için heyecan verici, önemli bir durum. Bana verdiğin dondurmayı istesem bile buna ‘Hayır’ diyerek kişiliğimi oluşturmada bir adım atıyorum.” demektir.

Çocuklar kendi başlarına bir şeyler denemeye ihtiyaç duyarlar. Nasıl başardıklarını görmek için bu denemeleri pek çok farklı alanda yapmaya ihtiyaç duyarlar; bu da özgüveni geliştirir.
Çocuklar kendilerinin nasıl göründüklerini, neleri yapabildiklerini ve nereye ait olduklarını öğrenerek kendileri hakkında yeni şeyler öğrenirler. Çocuklar bunu paylaşmayı çok zor bulurlar çünkü sadece kim olduklarını ve nelere sahip olduklarını anlamaya çalışıyorlardır.

Çocuklar kendilerini ebeveynlerinin gözlerinden görürler. Eğer ebeveynleri onları özel ve sevilebilir görüyor ve bunu onlara gösteriyorsa, çocuklarda özgüven gelişir. Eğer çocuklar sevilmediklerine dair ya da önemsiz olduklarına dair mesajlar alıyorlarsa, özgüvenleri çok kolay gelişmez.

Okul öncesi çağında:

Üç yaş itibariyle çocuklar beden ve zihinlerinin kendilerine ait olduğunu öğrenirler. Ebeveynlerinden ayrı kalarak kendi başlarına zaman geçirebilirler çünkü içsel olarak güvende hissetme gelişmeye başlar. Genelde özgüvenleri kendilerini başkalarıyla karşılaştırma yolu ile daha fiziksel yollarla ilerler –kim daha uzun, kim daha hızlı koşar gibi.

İlkokul çağında:

Okula başlayan çocuklar, öğrenmeleri gereken yeni kurallarla ve pek çok çocuğun olduğu yeni bir ortamla baş etmek zorundadırlar. Bu çağdaki çocukların özgüvenini okuldaki görevleri nasıl yönetebildiği, sporda ne kadar iyi olduğu, nasıl göründüğü ve nasıl arkadaş edindiği belirler. Evdeki stres (anne-babanın kavga etmesi), okuldaki sorunlar (ev çalışmalarında zorluk çekme, zorbalığa uğrama, arkadaşsız kalma) çocukların özgüvenini etkiler.

Ergenlerde:

Ergenlerin özgüveni genellikle fiziksel görünüşlerinden ve hormonal değişimlerinden etkilenir; özellikle nasıl göründükleri onlar için çok önemlidir.
Hedefleri olan ve aileleri tarafından bu hedefleri desteklenen gençlerin özgüvenleri daha yüksektir.

Ayrıca bir gruba ait olma da bu dönemdeki özgüven gelişimi için çok önemlidir.

Özgüvenin Eksikliğine Neden Olabilecek Faktörler
  • Sert bir şekilde eleştirilmek

Eğer bir çocuğa sürekli işe yaramaz bir şeymiş gibi davranılırsa, bu çocuk yetersizlik yaşayacak ve özgüvenini kaybedecektir. Bu tip durumlar çocukta değersizlik duygusunu yaratır, onları karamsar ve olumlu olan şeyleri yapmaktan bile endişe duyar hale getirir.

  • Yok sayılan, alay edilen kişi olmak

 Her çocuk olumlu bir kişilik geliştirebilmesi için büyürken sevgi, ilgi, takdir, duygusal yakınlık ister. Ancak, çocukların duygusal ve fiziksel ihtiyaçları karşılanmadığında, sevgi ve ilgi görmediklerinde kendilerini güvensiz, önemsiz ve sahipsiz kalmış hissederler. Sonrasında ise insanlara çok zor güvenirler ve yeniden terkedilmiş hissetmekten korkarlar.

  • Her zaman çok yüksek beklentilerde bulunmak

Bazı ebeveynler çocuklarından belli beklentileri karşılamalarını isterler (gerçekçi olabilir ya da olmayabilir.) Eğer bir çocuk bunları başaramazsa, anne-babası tarafından yüzüstü bırakılmış hisseder. Genelde bu durum, kendi hedeflerini gerçekleştiremeyen ve bu hedefleri çocuklarında gerçekleştirmek isteyen ebeveynlerin tutumuna örnektir.

  • Başkalarıyla karşılaştırmak

Çocukları başkalarıyla karşılaştırmak, diğerleri kadar iyi olmadığını söylemek ya da onlar gibi olmasını beklemek çocukların kendilerine olan güvenlerini kaybetmelerine yol açar.

  • Dış görünüş

Bir kişinin dış görünüşü onun hakkındaki ilk izlenimini oluşturduğu için, çok ilgi çekici dış görünüşü olmayan kişiler kendilerini daha iyi göründüğünü düşündükleri insanlara göre daha geri planda hissedebilirler. Bazıları kendi kabuklarına çekilip sosyal ortamdan tamamen uzaklaşmayı deneyebilirler.

  • Akran Baskısı ve Zorbalık

Akran baskısı kişinin kendi içinde savaşlar vermesini başlatabilir. Bu durum, strese ve bir gruba karşı dik durma mücadelesine neden olabilir, dolayısıyla başarısızlık hissine neden olabilir.

  • Başarılar

Çocuklar hayatlarında çok başarılı olmaya çalışırlar. Çok çalışmalarına rağmen tattıkları başarısızlıktan sonra, başarısızlığı nihai gerçek olarak algılayıp özgüvenlerini yitirebilirler.

  • İsim takmak

 “Sen…” ile başlayan ve kötü mesajlar ileten cümleler özgüveni olumsuz etkiler; “Sen tembelsin, dağınıksın, önemsizsin, bu hayatın sadece bir parçasısın, utangaçsın, kötü bir çocuksun, yaramazsın, varlığı ile yokluğu bir çocuksun” gibi.

  • Olumsuz mesajlar

Onsuz daha iyi bir yaşamın olacağını içeren “Sen böyle bir çocuk olmasan, çok güzel bir tatilimiz olurdu.”, “Eğer böyle davranmaya devam edersen artık senin annen/baban olmayacağım.” Ya da “Keşke seni doğurmasaydım.”  gibi söylemler şüphesiz ki özgüveni olumsuz etkiler.

Farklı Yaş Gruplarında Özgüven Sorunlarının İzleri

Çocuklarda:

  • Çocuk bir görevi üstlenmekten henüz denemeden kaçar. Bu genelde başarısızlık korkusu ya da çaresizliğin bir işaretidir.
  • Bir oyuna başlar başlamaz, çok kısa zamanda vazgeçer, bırakmak engellenmenin ilk işaretidir.
  • Bir oyunu kaybedeceğini ya da iyi yapamayacağını anlayınca yalan söyler ya da kopya çeker.
  • Daha çocuksu hareketlerde bulunur, hatta bu hareketler genellikle saçma bile gelebilir. Bu tip davranışlar çocuğu dalga geçilme ya da isim takılmaya daha açık hale getirir.
  • Çok fazla kontrol eden, patronluk taslayan, asla esneklik göstermeyen çocuklar yetersizlik, güçsüzlük ve engellenme duygularını örtmeye çalışıyor olabilirler.
  • Sürekli bahaneler üretir (“Bu öğretmen aptal”) ya da olayları önemsizleştirir (“Bu bebek işi”, “Bu oyunu hiç sevmedim”), başka kişileri ya da dışsal faktörleri suçlayarak mantığa bürümeye çalışır.
  • Okuldaki puanları düşer ya da önceden ilgi duyduğu etkinliklere ilgisi azalır.
  • Sosyalliği azalır, arkadaşları ile daha az iletişim kurar ya da hiç kurmaz.
  • Duygu durumu değişiklileri yaşar, ağlar, öfke patlamaları yaşar, sessizleşir ya da engellenmiş hisseder.
  • Kendisine acımasız eleştiride bulunur “Ben hiçbir şeyi doğru yapamam”, “Kimse beni sevmiyor”, “Ben çirkinim”, “Bu benim hatam”, “Herkes benden daha akıllı” gibi.
  • Herhangi bir övgüyü ya da eleştiriyi kabul etmekte zorlanır.
  • Başkalarının kendisi hakkındaki düşüncelerini çok fazla önemser.
  • Olumsuz akran etkisinin altında kolayca kalır, olumsuz tutum ve davranışlara kolay alışır.
  • Evde ya çok fazla yardımsever olur ya da yardım etmeyi kesinlikle reddeder.

Ergenlerde:

  • Ergenlikte düşük özgüvenin gözlemlenebileceği en önemli nokta fiziksel duruştur. Özgüveni düşük bir ergen, sürekli yere bakar ve çenesi her zaman göğüs kafesine yakındır. Bu da genellikle utanma ve mahcubiyetin bir işaretidir. Özgüveni düşük olan ergenler genellikle fark edilmemek ve saklanmak istedikleri için bu duruşu seçerler.
  • Kendini daha az değerli hisseden ergenler ise, iletişim kurarken daha az göz kontağı kurarlar. İletişim kurmaktan kaçınırlar çünkü kendilerinin yaptığı gibi başkalarının da olumsuz bakış açısına sahip olduklarını düşünürler.
  • Kullandıkları dil ise inandıkları şeyleri içerir, özellikle kendileri hakkında konuşurken açıkça ortaya çıkar. Kendilerini umutsuz ve değersiz hisseden ergenler ise kendileri hakkında bahsederken bu inançlarını açıkça ifade ederler. “Ben işe yaramazın biriyim.”, Her zaman yanlış anlarım”, Bunu asla yapamam”, “Dünya bensiz daha iyi” gibi söylemler kendileri hakkındaki olumsuz inançlarını ifade eder.
  • Kendileri hakkında kötü hissedenler genelde bunu etrafındakiler içinde yapar, bir tür savunma mekanizmasıdır. Kendilerine benzer özellikleri gördükleri kişileri çok sert eleştirirler. Başkalarını daha kötü göstererek kendilerinin daha iyi olacaklarını düşünürler.
  • Kendilerini değersiz hissedenler dikkat çekmek için can atar. Bunu yapmanın bir yolu da insanların dikkatini çekecek şekilde davranmaktır. Genelde konu ile ilgisiz paylaşımlarda veya davranışlarda bulunarak daha önceki dönemlerde gördüğü ilgiyi görmek isterler.
  • Değersizlik hissi ile baş etmenin bir yolu da kendini ve başkalarını aslında iyi olduğuna ikna etmektir. Ergenler sıklıkla ne kadar iyi olduklarından, ne kadar güzel göründüklerinden bahsederler, yani aslında ne kadar değerli olduklarını ifade etmek isterler. Dışarıdan onlara gelecek her olumlu mesaj zaman içerisinde olumsuz olanlarla yer değiştirecektir.
  • Ergenler kendilerini değersiz hissettiklerinde başkalarının da kendileri için benzer şeyleri hissettiklerine inanırlar. Bunu yenmek için de sözel iletişimde ön plana geçmeye çalışıp, dikkat çekmeye ve başkaları tarafından fark edilmeye çalışırlar. Bu durum diğerleri tarafından daha fazla dışlanmaya neden olabilir.
  • Bir ergen sevilmeyeceğini düşünüyorsa bunu yaşayabileceği ortamlardan kaçar, dolayısıyla az sayıda arkadaşları ve zayıf sosyal bağları olur. Arkadaşlar ve sosyal bağlar da özgüveni destekleyen önemli faktörler olduğundan bu çocukların özgüvenleri gelişemez. Bu durum bir tür kısır döngüdür.

Özgüven Eksikliğinin Olası Sonuçları ve Etkileri

Cesaretin kırılması: Kendisi için gerçekçi olmayan hatta var olmayan hedefler belirleyen özgüveni düşük kimseler için cesaretin kırılması kaçınılmaz bir sonuçtur. Ulaşılmayacak hedeflerin peşinden koşmak bir kimsenin başarısızlığı tatması için seçilmiş bir yol gibidir. Özgüveni düşük kimselerin cesareti yeni olan bir şeyi denemek, ilişki başlatmak ve yeni yetenekler geliştirmek için fazlasıyla kırılmıştır. Daha iyisini denemektense, ellerinde var olanla yetinmeyi tercih ederler.

Korku ve Kaygı: Korku ve kaygı düşük özgüvenin yapı taşıdır. Erken dönem deneyimlerine dayanarak, çocuklar kendileri hakkında bir algıya sahip olurlar. Eğer algıları olumsuz ise, hayat boyu korkulu, endişeli, savunmacı, hayal kırklığına uğramış, en kötüsünü bekleyen ve rahat etmeyi başaramayan kişiler olarak yaşamlarına devam ederler.

Aşırı duyarlılık: Özgüveni düşük olan kişiler genelde çok duyarlı olurlar, kolayca sinirlenip, savunmaya geçip, kışkırtılabilirler. Kendilerine çok fazla odaklıdırlar ve başkalarının duygularına karşı hassas davranmazlar. Başkalarının kendilerini reddettiğine ya da kabul etmediğine dair işaretler ararlar ve gerçekte böyle bir şey olmasa bile aynı çıkarımı yaparlar.

Karmaşık duygular: Düşük özgüven ile baş etmeye çalışan kişilerin duyguları herhangi bir uyarı olmadan anlık olarak değişebilir. Onlar başkalarının kendilerini kabul etmediğini, reddettiğini düşünüp bir anda öfkelenebilirler. Ayrıca, bir an kendine güvenen, değer veren bir duruş sergilerken bir anda başkaları tarafından küçük görüldüğünü düşünüp tüm bu duyguları tam tersine dönebilir.

Duygularını kapatmak: Genelde bu kişiler duygularından uzak durarak, onları paylaşmamayı tercih ederler. Dolayısıyla, zaman içinde gerçekten ne hissettiklerini (üzgün mü, kızgın mı) tanımlamakta zorluk çekebilirler.

Utangaçlık: Utangaçlık ve özgüven eksikliği birbirinden farklı iki kavramdır. Özgüveninde sorun olmayan bir kişi utangaç olabilir; özgüveni zayıf olan bir kişi utangaç olmayabilir. Utangaçlık daha çok içe dönük olma ve sosyal yaşama karşı durma ile ilgili öğrenilen davranışlarla ilişkilidir. Utangaçlık bir işlev bozukluğuna işaret etmez.

Girişken olamama, pasif, agresif ya da pasif-agresif davranışlar: Genelde bu kişiler, doğruyu, isteklerini ya da duygularını söyleyerek karşısındakini kızdırmaktan çekinirler. Bunun yerine ise, bıçak kemiğe dayanıncaya kadar, öfkelerini içinde tutabilecekleri son ana kadar beklerler; sonrasında da kaba, alay eden ya da pasif-agresif bir hale gelebilirler. Kötüye kullanma, bilerek geç kalma, başkalarının anlayabileceği ipuçlarını ortadan kaldırma, kinayeli sözler kullanma, dedikodu yapma gibi davranışlar pasif-agresif tutuma örnektir.

Mükemmeliyetçilik: Kendisini yetersiz, mükemmel olmayan kişiler olarak görenler içlerinde var olan enerjilerini kabul edilebilir olabilmek için dışarıya yansıtırlar. Mükemmeliyetçi olma yönelimleri, giyimlerine çok özen göstermeleri, beden algılarına çok dikkat etmeleri (bu da yeme bozukluklarına neden olabilir), mükemmel geribildirimler almak için bazı davranışlarda bulunmaları şeklinde gözlemlenebilir. Özgüveni düşük olan kimseler için hayat siyah beyazdır, dolayısıyla mükemmel olmayan her şey onlar için başarısızlık anlamına gelir. Öğrenme fırsatı yaratacak bazı ufak hataları, kısmi başarıları düşünmek bile istemezler. Mükemmeliyetçilik ayrıca öğrenen, kazanan ve çok yönlü düşünen bir kişiymiş gibi görünmeye çalışan kişilerde gözlemlenir ancak bu kişiler “mükemmel” davranışları devam ettiremediklerinde sonuç yine başarısızlık olur.

Zayıf iletişim: Korku ve kaygı yaşayan özgüveni zayıf olan kişilerin iletişimde de zayıf kalmaları kaçınılmazdır. Bu kişiler hiçbir zaman doğru cevapları veremeyeceklerine inanır, başkalarının yanında kendini rahat hissedemez ve hiçbir şekilde öneride bulunmazlar.

Maske takmak/kendini saklamak: Özgüveni zayıf olan kişiler sakin olmasalar dahi öyleymiş gibi gözükmeye çalışırlar; bir hata yaptıklarını düşündüklerinde utanmalarını saklarlar; bir konuyu anlamadıklarında bile anlamış gibi gözükürler; yetersiz olduklarında kendilerinden çok emin dururlar; “iyi görünmek” için tüm enerjilerini harcarlar. Bu kişiler, bir şeyi bilemediklerini sakladıklarında, duygularını gizlediklerinde, tamamen “iyi” olduklarını yansıttıklarında diğer insanların kendileri hakkında daha az şey düşüneceklerini zannederler. Özgüveni zayıf olan kişiler zayıflıklarını, sorunlarını bir başkası gördüğünde çok zarar göreceklerine inanırlar.

Anne-Babaların Yapabilecekleri

Doğal ve sevgi dolu olun: Sizin sevginiz çocuğunuzun özgüveninin anlamlı derecede artmasına yardımcı olacaktır. Çocuğunuza sarılın ve başarısız olsa bile gayreti için onu övün, olumlu geribildirimler verin. Okul çantasına “Bence mükemmelsin”, “Seninle gurur duyuyorum, sen çok özelsin. Yaptığın şey için seni takdir ediyorum” gibi notlar yazın.

Düzenli olarak çocuğunuza onu karşılıksız sevdiğinizi söyleyin: Başarısız olduklarında ya da yanlış yaptıklarında, onlara “Sen benim için özelsin, ne olursa olsun seni hep seveceğim.” deyin.

Birlikte vakit geçirin: Çocuğunuzun sevildiğini ve değer verildiğini hissetmesi kendisi ile ilgili  görüşünün oluşmasında çok önemli bir noktadır.  Bu sevgi ve kabulü ifade etmenin en  iyi  yollarından birisi de beraber vakit geçirmektir. Fazlasıyla yoğun olduğunuz hayatlarınızda  beraber  geçirilecek vakitleri birlikte organize etmek iyi bir fikir olabilir.  Beraber yapabileceğiniz  çok şey   var;  bisiklete binmek, köpeğinizi gezdirmek yada kutu oyunu oynamak gibi. Her ikiniz de  keyif   aldığınız  sürece, aslında ne yaptığınızın çok önemi yok.

Güvenli ve sevgi dolu ev atmosferi yaratın: Evde kendilerini güvende hissetmeyen çocuklar özgüven  gelişimi açsından risk grubunda yer alır. Sürekli tartışan, kavga eden  ebeveynlerle büyüyen çocuklar,  çevrelerinde hiçbir kontrolü olmadıklarını düşünürler, kendilerini çaresiz ve depresif hissederler.

İletişim kanallarını açık tutun: Sevgi, kabul ve saygıyı göstermenin bir diğer yolu da çocuğunuzla her  zaman iletişim halinde kalmanızdır. Açık iletişim hem size hem de çocuğunuza duygularınızı  göstermek, ilgilerini paylaşmak ve sorunları çözmek için imkan sunar. İletişim kanallarını açık tutmak  için çocuğunuzu dikkatli bir şekilde dinleyin. Hiçbir şekilde bölünmeden, tüm dikkatinizle onu  dinleyin. Eğer o anda gerçekten dinleyemeyecekseniz, başka bir zaman konuşmayı önerin. 

Çocuğunuzun duygularını onaylayın:  Çocuğun duygularını anlamak çok önemlidir. Örneğin, bir  arkadaşı ya da öğretmeni bir yorum yaptığında çocuğunuz hemen savunmaya geçiyorsa, ona “Evet, o  kişinin söylediği şey seni rahatsız etti.” Ya da “Senin sevmediğin bir kişi böyle hissedip savunmaya  geçmene neden oldu” deyin. Çocuğunuz duygularının sizin tarafınızdan anlaşıldığını gördüğünde,  kendisini seven diğer insanlardan ve duyduğu olumlu şeylerden bahsederek özgüvenini  desteklemeniz için size yol açacaktır.

Çocuğunuza duygularını yönetmesinde ve sorun çözmesinde yardımcı olun: Bir kişinin kendini kontrol etmesi ve başkaları ile iyi geçinebilmesi için sorunlar karşısında duygularını yönetilmesi gerekir. Çocuğunuz nasıl hissettiğini anlatırken dinleyin. Onu dinlediğinizi söylediğini tekrarlayarak gösterin. Örneğin, “Oyunu kazandığın için gururlanmışa benziyorsun.” diyebilirsiniz. Çocuğunuzun morali bozuk olduğunda ise, sorunu çözebilmesi için ona koçluk edin. İlk önce, çocuğunuzun durumu tanımlamasına yardımcı olun, “Ali seni oyuna almadığı için moralinin bozulduğunu anlıyorum”. Sonra, bu sorunu nasıl çözeceğiniz hakkında beraber düşünün. Aklınıza gelen çözümleri konuşun ve uygun olan birini seçin. “

Ne söylediğinize dikkat edin: Çocuklar ebeveynlerinin ve başkalarının ne söylediği konusunda duyarlı olabilirler. Çocuğunuzu sadece bir işi başardığı için değil, gösterdiği gayret için de tebrik etmeyi unutmayın. Ama bunu yaparken de gerçekçi olun, “Bu sefer futbol takımı kuramamış olabilirsin ancak bir sonrakinde daha çok çalışıp kurabilirsin” demek yerine, “Bir takım kuramamış olabilirsin ancak göstermiş olduğun gayretten dolayı seninle gurur duyuyorum.” denilebilir. Bir işinin sonucundan çok gösterilen gayreti ve işin tamamlanmasını ödüllendirin.
Bazen, çocuklarınızın yetenekleri çerçevesinde ulaşabilecekleri seviye bellidir- çocuklarınızın nelerde iyi nelerde daha az iyi olduklarını açıklayarak yaşadıkları hayal kırıklıklarının üzerinden gelmelerine yardımcı olabilirsiniz. Yetişkinler olarak, “Benim de hiç müzik kulağım yok.” Ya da “Futbolda tarih yazan bir gol hiçbir zaman atamadım.” Gibi ılımlı ve mizah içeren cümleler kullanarak, çocuklarınızın da kendi yeteneklerini fark edip, iyi oldukları alanlarda kendilerini geliştirmelerine destek olabilirsiniz.

Çocuğunuzu övün: Çocuğunuzun iyi yaptığı her şey için övüleceğini bilmesini sağlayın. Neyi övdüğünüz konusunda nokta atışı yapın. “Çok iyi oyundu” demek yerine, “Enerjini yüksek tuttun ve oyunu hiç bırakmadın. Kendinle gurur duyabilirsin” denilebilir. Ayrıca, yalnızca başarıları övmekle kalmayın, bu durum başarı için baskı oluşturabilir. Bunun yerine gösterdiği gayreti övün. Örneğin, “Matematik ölçme değerlendirmesinden yüksek aldığın için kutlarım.” demek yerine “Çok kararlı bir şekilde çalıştın ve matematik değerlendirmesinden yüksek aldın. Kararlılık diye ben buna derim!” diyebilirsiniz. Gayrete odaklandığınızda çocuğunuz karşıtlaştığı engellerle baş etmek için daha cesaretli olacak ve yaptığı işi bitirmeye çalışacaktır. Çocuğunuz büyüdükçe kendi başarısında neleri sevdiğini, neler ile gurur duyduğunu konuşabilirsiniz. Ergenlik dönemine doğru geldikçe, çocuğunuzun öz değerlendirmesi kendisi için daha önemli hale gelecektir. Dolayısıyla, kendi güçlü yanlarının neler olduğunu bilmesi faydalı olacaktır. Çocuğunuzu överken çok abartıya kaçmayın. Abartılı bir şekilde çocuğu övmek, çocuğunuzun arkadaşlarını daha aşağıda görmesine ve kendisini herkesten çok daha iyi görmesine sebep olacaktır, bu da yalnızlaşmasına yol açabilir.

Olumlu rol model olun.  Eğer siz kendinize karşı acımasız, karamsar, yeteneklerinizin ve sınırlılıklarınızın farkında olmayan bireyler olursanız, çocuğunuz da bir ayna gibi sizi yansıtacaktır.

Yanlış inançları tanımlayın ve yönlendirin.  Çocukların yetenekleri, çekiciliği, mükemmellikleri konusundaki yanlış inançlarını anlamak ebeveynler için çok önemlidir.  Çocuklarınızın kendileri hakkında gerçekçi yorumlarda bulunmasına yardımcı olun.
Yanlış inanışlar bir zaman sonra gerçeğe dönüşür. Örneğin, okulda başarılı olan ancak matematikte başarısız olduğunu düşünen bir çocuk için bu inanış hem yanlış genelleme hem de başarısızlık için yapılan bir hazırlıktır. Çocuklarınıza daha nesnel açıdan bakmalarını sağlayın “Sen iyi bir öğrencisin. Sadece matematikte biraz daha fazla çabalaman gerekiyor, bunu beraber yapabiliriz.” diyebilirsiniz.

Olumlu ve net dönüt verin. “Sinirlendiğinde her zaman çıldırmış gibi davranıyorsun!” demek çocuğunuzun öfke patlamalarında bir kontrolü olmadığına işaret ederken “Kardeşine çok sinirlendiğini görebiliyorum, ama bağırmak ya da vurmak yerine bunu konuşabiliriz” demek daha iyi olacaktır. İkinci cümlede, çocuğunuzun duygularına, seçtiği çözüm yollarına, mümkün olan diğer çözüm yollarına değinmiş olursunuz.

Çocuğunuza arkadaş edinmesi için sosyal beceriler kazanmasına yardımcı olun. Arkadaş ilişkileri çocuklar için çok önemli olduğundan bir çocuğun nasıl arkadaş edineceğini ve kurduğu arkadaşlıkları nasıl devam ettireceğini bilmesi gerekir. Ebeveynler model olarak bunu kolaylıkla öğretebilirler. Arıca oyunlar aracılığı ile de bunu çocuğunuza öğretebilirsiniz. Çocuğunuz bir arkadaşı ile sıkıntı yaşadığında siz nasıl çözeceğini söylemeyin, onu dinleyin, duygularını öğrenin ve sorun üzerinde birlikte düşünün. Çocuğunuzun bulduğu çözüm size saçma gelebilir ancak önemli olan çocuğunuza uymasıdır.

Çocuğunuzun yetenek ve ilgilerini destekleyin. Çocuğunuzun farklı alanlarda başarılı olabileceğini görmesi özgüven için önemlidir. 8 yaşına doğru bu farkındalık oluşmaya başlar. Çocuğunuzun hangi alanlarda iyi olduğuna bakarak onun için yeterli olma duygusunu besleyecek öğrenme fırsatları yaratabilirsiniz. Sadece kendi sevdiğiniz bir etkinliği çocuğunuza dayatmak yerine, bu seçimi çocuğunuzla beraber yapabilirsiniz. Çocuğunuzun yaptığı seçimi ve performansını eleştirmeden onu desteklemeniz gerekir aksi halde çocuğunuz kendisini yetersiz ve değersiz hisseder.

Çocuklarınızın yapıcı deneyimlerde yer almasına destek olun. Rekabeti değil takım çalışmasını destekleyen aktiviteler için çocuğunuzu cesaretlendirin. Alınan başarısızlıklar hakkında da çocuğunuzla konuşun. Ebeveynler olarak çok büyük hayal kırıklığı yaşamanız, çocuğunuzda da beklentiyi karşılayamama duygusuna sebep olur. Hata yapmanın da öğrenme ve gelişimin bir parçası olduğunu vurgulayın.

Çocuğunuza hedefler koyun. Yaş gelişim özelliklerine ve yeteneklerine paralel, ulaşılabilir hedefler koyun (tek başına giyinmek, bir sonraki değerlendirmesi için hedef koymak gibi.). Çocuğunuzun hedefe yaklaştığı her adımda başarısını destekleyin.

Ev işlerinde çocuğunuza da sorumluluk verin. Ev işlerinde yardımcı olmak çocukların ailenin bir parçası olarak hissetmesinde ve yeterlilik duygusunun gelişmesinde çok önemlidir. Verilen sorumluluğun çocuğun yaşına uygun olması gerekir ki çocuk sorun yaşamadan üstesinden gelebilsin. Çocuğunuz büyüdükçe sorumluluklar değişebilir. Çocuğunuz ev işlerini yapmak istemeyebilir, duygularını konuşarak onlara ailenin bir parçası olduklarını hatırlatmak iyi gelebilir.

Davranışı eleştirin, kişiyi değil. Çocuğunuz olumsuz bir durum yaşadığında “sen kötü bir çocuksun” demek yerine, “Senin gibi iyi ve özel bir çocuk böyle bir davranışta bulunmamalıydı” demek daha doğru olacaktır.

Asla çocuğunuzu başkaları ile kıyaslamayın “Neden sen de …. gibi bir çocuk değilsin?” demek yerine çocuğunuzun özel ve tek olduğunu hatırlayın.

Çocuğunuza dalga geçilmeye tolerans göstermeyi öğretin. Bazı durumlarda görmezden gelme, kendi kendine olumlu telkinlerde bulunma (onlar aptal dedi diye aptal olmuyorum, beni bu tip şeylerle kışkırtmalarına izin vermeyeceğim, eğer buna karşı durabilirsem duygusal kaslarımı geliştirmiş olacağım) ile dalga geçilme ile baş etmeyi öğretin.

Çocuğunuzla beraber gülün ve kendinize de gülün. Her şeyi çok ciddiye alan kişilerin şüphesiz ki hayat neşeleri de azalacaktır. Hayata olumlu bakmak ve mizahı kullanabilmek hayattaki enerji ve neşeyi arttırır.

Net ve makul sınırlar koyun. Net ve makul sınırlar koymak çocuğunuzun kendini nasıl kontrol edeceğine ve seçimlerini nasıl yapacağını öğrenmesinde yardımcı olur. Bu yeteneklerini arkadaş edinmede ve işleri başarmada kullanabilir. Sınırları koyarken yaş gelişim özelliklerini düşünmek ve çocuğa biraz alan bırakmak önemlidir. Sınırları koyarken sürece çocuğunuzu da dahil ederseniz çocuğunuz için takip etmesi kolaylaşır. Sınırları koyduktan sonra, takibini yapmak da bir o kadar önemli ve gereklidir.